DiZi Ve SiNeMa AnAsAyFa
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
DiZi Ve SiNeMa AnAsAyFa

dizi ve sinema sewerlerin buluşma noktası
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:07 am

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) 2135504574a04128ce0eb2cih0.th

Yönetmen : Ben Affleck
Senaryo : Aaron Stockard, Ben Affleck, Dennis Lehane (Kitap)
Görüntü Yönetmeni : John Toll
Müzik : Harry Gregson-Williams
Yapım : 2007, ABD
Tür : Dram / Gizem / Suç
Oyuncular : Casey Affleck (Patrick Kenzie) , Michelle Monaghan (Angie Gennaro) , Morgan Freeman (Jack Doyle) , Ed Harris (Detective Remy Bressant) , John Ashton (Nick Poole) , Amy Ryan (Helene McCready) , Amy Madigan (Beatrice McCready)

Konusu

Oscar'lı oyuncu Ben Affleck’in ilk yönetmenlik sınavı olan bu filmde Boston yeraltı dünyasının en çirkin, en tehlikeli/belalı kesimlerinde kaçırılan küçük bir kız çocuğunu bulmaya çalışan iki detektifin öyküsü anlatılıyor.

“Mystic River”ın da yazarı olan Dennis Lehane’nin romanından uyarlanan, senaryosunu Ben Affleck ile Aaron Stockard’ın yazdığı filmde oyuncu kadrosun da oldukça dikkat çekiyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Geri: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:09 am

"Kızımı Kurtarın": Boston'un kayıp ruhları

Ben Affleck'in ilk yönetmenlik denemesi "Kızımı Kurtarın" sert ve zorlayıcı metni, sağlam oyunculuk performansları ile Boston'ın kenar mahallelerinde etkileyici bir neo-noir örneği. Elbette filmin sevapları olduğu kadar hataları da mevcut, ve kesinlikle herkesin bayıla bayıla izleyeceği bir örnek de yok karşımızda. Ancak şu bir gerçek ki Affleck yönetmenlikte oyunculuk kariyerinden çok daha fazlasını vaat ediyor.

Yozlaşmanın, çürümüşlüğün ve her şeyden önce 'kayıp çocukluk'un Boston sokaklarına ne şekilde yedirebileceğini Clint Eastwood, "Gizemli Nehir"de (Mystic River, 2003) son derece etkileyici bir biçimde göstermişti. Aynı adlı romanından uyarlanan filmle Hollywood'un radarına yakalanan yazar Dennis Lehane'in "Gone Baby Gone" adlı romanı bu sefer ilk yönetmenlik denemesini yapan Ben Affleck tarafından önümüze sunuluyor. "Can Dostum" (Good Will Hunting, 1997) ile orijinal senaryo kategorisinde Matt Damon'la Oscar kazandığında Affleck şüphesiz sektörün yeni gözdelerinden biriydi. Ancak zaman içinde oyuncu gerek oynadığı birbirinden kötü filmler ve gerekse özel hayatının iyice magazin çöplüğüne dönmesi ile birlikte batışa geçmişti. Ancak ne olduysa oyuncu birden bire kendisini toparladı. Geçtiğimiz sene Venedik Film Festivali'nde kendisine 'erkek oyuncu' ödülü kazandıran ve bizde vizyona girmeyen "Hollywoodland"le aslında henüz umut kaybedilmeyecek bir oyuncu olduğunu gösterdi. Bu yıl ise Aaron Stockhard'la beraber Lehane'in kitabını uyarlayıp ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturdu. Sonuçta ise ortaya şaşırtıcı biçimde tatmin edici bir film çıktı.

"Kızımı Kurtarın" (Gone Baby Gone), "Gizemli Nehir"le oldukça yakın tematik özelliklere sahip. Neredeyse aynı bölgede geçen, bölgenin yitik insanlarının yine masum bir çocuğun başına gelenler yüzünden ortalığı resmen kaynayan bir kazana dönüştürmesini izlerken bir yandan da sağlam bir gerilim polisiye izliyoruz. Bu sene "Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti"yle (The Assassination of....) büyük övgüler toplayan Casey Affleck bu sefer abisinin filminde başrol koltuğuna oturuyor. Bölgenin yine 'kayıp' ve oldukça genç dedektifini canlandıran Affleck bildiğimiz noir dedektifi kalıplarına yakın dururken belli oranda da onu modernize ediyor. Küçük bir kızın kaçırılmasıyla başlayan ve sonu gelmez bir entrika yumağı halini alan öykü ise ana karakterimizin olduğu kadar seyircinin de zaman zaman kafasını iyice karıştırır duruma geliyor.

Kafa karıştırıcı ve sorgulayıcı...

Birkaç farklı bölümden oluşsa da her birinin bir araya gelmesiyle anlamlı bir bütün halini alan film, gerçekten de özellikle ortalarında dikkatli izlenmediği takdirde fena halde aklınızı karıştırabilir. Aslında bunu bir dezavantaj olarak sunanlar da olabilir, ancak yine de filmin o kafa karışıklığının ardından gerekli bilgileri gereken dozajda vermesiyle birlikte biraz daha artı puan kazandığın söyleyebiliriz. Sonuçta bu, Affleck'in elindeki materyalin kontrolünü elinde tuttuğunun da bir kanıtı oluyor. Affleck'in "Kızımı Kurtarın"daki bir diğer erdemi ise şüphesiz metindeki provokatif ve son derece hassas bir konuyu işin cılkını çıkarmadan dengeli bir şekilde işlemesi. Elbetteki filmin belli sürprizlerini bozmayacağız, ama "Kızımı Kurtarın" özellikle sonunda seyirciyi büyük bir kararsızlık ve belki de vicdan hesaplaşmasıyla baş başa bırakacak denli güçlü bir öyküye sahip, ve bu aşamada da neredeyse hiçbir falsosu bulunmuyor. Ne mesajını fazlasıyla göze sokuyor, ne de tarafsız kalma durumunu yaşıyor.

Birinci sınıf oyunculuklar...

Filmin bir diğer en büyük artısı ise oyuncuları, oyunculuktan gelen hemen hemen her yönetmende gördüğümüz şekilde Affleck de iyi her şeyden önce iyi bir oyuncu yönetmeni olduğunu kanıtlıyor. Kardeşi Affleck'e geçtiği kıyağın yanında özellikle yan rollerdeki oyunculara da dikkat etmek gerekiyor. Ed Harris ve Morgan Freeman'ın yanında çok da fazla tanınmayan her oyuncu bir şekilde karşısındakinden rol çalıyor. Ancak filmin en büyük rol çalanı şüphesiz kızı kaçırılan, ve pek de seyircinin empati kuramayacağı bir karakter biçiminde sunulan, bir anneyi canlandıran Ryan'ın rolünde sağladığı inandırıcılık filmin öyküsündeki kışkırtıcı üslubu daha da etkili kılıyor. Amerika'daki eleştirmen birliklerinin neredeyse hepsinin bu yıl 'en iyi yardımcı kadın oyuncu' seçtiği Ryan bu seneki ödül sezonunu Oscar heykelciğiyle kapatırsa hiç şaşırmamak gerekiyor.

"Kızımı Kurtarın" işlediği mekanı ve karakterleri iyi kullanan, zaman zaman dağılıyormuş hissi verse de kendisini toparlamayı bilen bir film. Eastwood'un "Gizemli Nehir"inin yanında ise onun küçük kardeşi olacak derecede küçük ve mütevazı. Ancak yine de bu güçlü olmasını etkileyen bir unsur değil. Birinci sınıf oyunculuklarla bezeli, genel tonuyla tatmin eden ve polisiye gerilim türünün eğlencesini sağlayan atmosferi ile Ben Affleck'in ilk yönetmenlik denemesinden alnının akıyla çıkmasını sağlıyor.

Kimler izlemeli?
*Çok fazla kaçma kovalamacaya sahip olmayan polisiye gerilimlerden hoşlananlar.
*Sağlam performanslar izlemek isteyenler.
*"Gizemli Nehir"i sevenler.

Kimler izlememeli?
*Çok karmaşık ve sürprizli öykülerden hoşlanmayanlar.
*Görkemli ve büyük laflar sarf eden filmlerden hoşlananlar.

K. D. Yılmaz/sinema.com
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Geri: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:10 am

Ben Affleck'in Zaferi...

Ben Affleck ve Matt Damon’ın 70. Oscar Ödül Töreni’nde En İyi Senaryo Oscar’ını kazandıkları anı unutamıyorum. İki genç sinemacının o anki mutluluğu “Amerikan Rüyası” kavramının karşılığıydı benim için. Bu nedenle de uzun bir aranın ardından Ben Affleck’in tekrar kamera arkasına geçeceğini duymak beni oldukça heyecanlandırdı diyebilirim. Sizi bilmem ama sanırım ben yaklaşık on yıldır bu filmin çekilmesini bekliyordum.

Affleck’in ilk yönetmenlik deneyimi olan Kızımı Kurtarın, özünde basit bir dedektiflik hikayesi anlatmakta. Ancak hem sunduğu farklı dedektif kimliği, hem de hikayesini kurgulayış biçimi ile alışıldık ‘kayıp aranıyor’ filmlerinden hemen ayrışmakta.


Bildiğiniz gibi esrarengiz dedektiflerin karanlık şehir sokaklarında kol gezdiği eski kara filmlerin hikayeleri hep çok boyutludur. Elde edilen bir ipucu farklı kapıları açar ve filmin sonunda dedektifimiz kendisini yola çıktığı noktadan kilometrelerce uzakta, bambaşka bir olayı soruştururken bulur.

Bu anlatım biçiminin Kızımı Kurtarın’da yeniden hayat bulduğunu söyleyebiliriz. Olay örgüsünün filmin ilk yarım saati içerisinde çözülüyormuş gibi göründüğüne bakmayın, aslında film tam o noktada daha yeni başlıyor. Sürpriz gelişmeler, elde edilen yeni ipuçları ve öyküyü bir anda alt-üst eden karakter dönüşümleri ile Kızımı Kurtarın, eski zamanlardan kopup gelen modern bir kara film tadında.

Ben Affleck’in açılış sahnesinde bizleri buluşturduğu şehir ve mahalle manzaraları, filmin ‘modern’ ve bir o kadar da marjinal zamanlara ait olduğunu en güzel vurgulayan unsurlar. Anlaşılan Affleck’in Can Dostum’un içine yerleştirdiği Boston imajı yeni filmine de ilham vermiş. Yönetmenin film boyunca şehir hayatı üzerinden kurguladığı zorlu var oluş kavgası, öykünün atmosferi ve gidişatı ile muhteşem bir uyum içinde. Kara filmlere konu olan karmaşık şehir imgesini modern zamanlara uyarlayan Affleck’in dedektif karakteri de bir o kadar kendine özgü.

Filmde Casey Affleck tarafından canlandırılan dedektif Patrick Kenzie, kafamızda canlanan fötr şapkalı, takım elbiseli dedektif imajını yıkmak için tasarlanmış neredeyse. Sokak ağzıyla konuşan, mahallenin en belalı suçlularıyla arkadaşlık eden ve alelade giyinişiyle sıradan bir kenar mahalle delikanlısını andıran Kenzie, özene bezene yaratılmış bir karakter. Kenzie’nin film süresince anlatılan kişisel büyüme öyküsü ise Örümcek Adam 3’teki değişim hikayesine taş çıkaracak nitelikte.

Son derece özgün ve günümüze uygun bir dedektif kimliği çizen Kenzie’yi zayıflaştıran tek öğe ise Casey Affleck’in silik performansı. Aslına bakarsanız Casey Affleck de tıpkı ağabeyi Ben Affleck gibi filmde anlatılan kenar mahalle ortamını koklamış bir isim. Ancak kardeş Affleck, kişisel deneyimlerini Kenzie’yi geliştirmek ve nefes alan bir karaktere dönüştürmek için kullanmamışa benziyor.

Casey Affleck’in özensiz performansı Kenzie’nin geçmiş alışkanlıklarının ve duygusal çatışmalarının sözel düzeyde kalmasına neden oluyor. Oysa bana kalırsa alışıldık dedektif sureti ile mükemmel bir çatışma yaratan Patrick Kenzie, daha agresif ve kendinden emin bir performansla sinema tarihinin en önemli karakterlerinden birine dönüştürülebilirmiş. Diğer yandan filmde küçük Amanda’nın annesi Helene’i canlandıran Amy Ryan, son derece klişe bir karaktere orijinallik katan başarılı performansıyla Casey Affleck’i gölgede bırakıyor kanımca.


Kızımı Kurtarın, Ben Affleck’in yönetmenlik becerisini konuşturduğu son derece başarılı bir film. Etkileyici ışık ve kadraj kullanımıyla çarpıcı manzara fotoğraflarına dönüştürülen görsel ayrıntılar, anlatılan öyküyü zenginleştiriyorlar. Dahası süresi boyunca izleyicilerin bilgisini karakterlerin bilgisiyle sınırlı tutan film, bu yolla son dakikalarında öne çıkan ahlaki tartışmanın çarpıcılığını da artırıyor. Filmin bu haliyle neo-noir adı verilen yeni dönem kara filmlerin en etkileyicilerinden birine dönüştüğünü de iddia edebiliriz.

Kısacası filmin bütün özellikleri Ben Affleck’in görüntü ve hikaye yakalamaktaki ustalığını kanıtlıyor. Benim dileğim gelecek yıllarda Ben Affleck’in bugüne kadar kayda değer bir başarı elde edemediği oyunculuk kariyerini bir kenara bırakıp, yönetmenliğe yoğunlaşması yönünde. Kızımı Kurtarın, bu konudaki haklılığımı kanıtlayan bir film. Kaçırmamanızı öneririm.

Ayşegül Kesirli/Beyazperde
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Geri: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:10 am

İnsanlar yaşadıkça, kötülük var oldukça...

Son derece tipik bir Amerikan filmi. Ancak o ülkede bulunabilecek türden, üstelik Boston gibi eski ve 'kültürlü' bir kent için daha da şaşırtıcı olan biçimde yoksul, sefil, kötü alışkanlıkları içinde nerdeyse canavarlaşmış insanların bol bol rastlandığı bir polisiye hikâye... Çocuk kaçırmalarıyla ünlü olan bir yörede en son, dört yaşında ve alabildiğine sevimli bir kız çocuğu kaçırılmıştır. Küçük Amanda'nın eroin ve özgür seks bağımlısı annesi kendi kayıp dünyasında yaşarken, çocuksuz teyze ve kocası durumu iki özel dedektife bildirip yardım isterler, çünkü polis görevini yeterince yapmamaktadır. Aralarında duygusal bir ilişki de bulunan Patrick ve Angie ikilisi, bu görev sırasında hayatları dahil her şeyi tehlikeye atan acıklı ve haşin bir serüven yaşayacaklardır. Uzaktan uzağa Clint Eastwood'un Gizemli Nehir'ini hatırlatan bir polisiye romandan uyarlanmış bu film (ki ikisinin de yazarı Denis Lehane olduğundan bu şaşırtıcı değil!), türü içinde hayli başarılı bir yapım. Yönetmen koltuğunda Ben Affleck'in oturması ise büsbütün şaşırtıcı: Biraz küçümseyerek, yeteneklerinden kuşkulanarak baktığımız kimi Amerikan oyuncuları, hele yönetmenliğe sıvandıklarında nasıl sürprizler yapabiliyorlar! Ağabey Affleck de temelde işin hakkından geliyor. En büyük kozu ise kardeşi Casey. Casey Affleck'in Jesse James filmindeki görkemli oyunu daha belleklerimizden silinmeden karşımıza gelen bu yeni rolü, onu birden genç kuşağın en güvenilir oyuncularından biri yapıyor. Ama film kusursuz değil. Öncelikle hayli karışık, inişçıkışlı ve çok kişili entrika, senaryo düzeyinden başlayarak yeterince sadeleştirilememiş. Bu açıdan izlenmesi zorlaşan, en azından yorucu bir film bu... Karakterlerle ve davranışlarıyla ilgili kimi inandırıcılık sorunları da var. Elbette Ben Affleck'ten daha ilk filminde bir Eastwood olgunluğu beklemek olmaz. Ancak kusurlarına karşın, bu tür kara-film düzeyine yaklaşan polisiyelerde hep olduğu gibi, insanoğlunun en gizli ve karanlık yanlarına ışık tutan, belirli bir gerilim kadar açık bir karamsarlığı da sonuna dek koruyan ve ağzımızda buruk bir lezzet bırakan bir film. Oyun düzeyi de çok iyi.

Atilla Dorsay/Sabah
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Geri: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:10 am

Kayıp Ruhlar Aranıyor!

Gizemli yazar Dennis Lehane'in felsefi polisiyeleri doğal olarak sinemacıların ilgisini çekmeye devam ediyor. Bir Lehane uyarlaması demek; en başta iyi bir hikaye anlamına geliyor. Farklı bir ritmi olan, sırları ve sürprizleri bol bir hikaye. Gücünü küçük insanların büyük trajedelerinden alıyor. Sırları nedeniyle dengesizleşen, acılarıyla birbirinin hayatını karartan bu küçük insanlar genellikle unutulmaz oyunculuk performansları yaratıyor.

Yazarın Gizemli Nehir'i yönetmen olarak gözünü yıldızlara diken Clint Eastwood'un dönüş filmi olmuştu. Uyarlamaya katkıda bulunan oyuncular ise kariyerlerinin en başarılı oyunculuk performanslarından birine sahip oldular. Dennis Lehane; gizemli ve aynı zamanda kurtarıcı bir yazar. Ama kurtarıcılığının bir gizemi yok ve şimdi de Ben Affleck diye bir yönetmen kazandırdı beyazperdeye.

Kızımı Kurtarın'ı öven pek çok eleştirmen ortalama oyuncu Ben Affleck'in gelecekte daha fazla kamera arkasına geçmesi gerektiğini yazıyor. Doğrusu oyunculuğu da özel yaşamı kadar tartışma yaratan Affleck'in kamera önünde tutarlı bir oyunculuk ortaya koyduğunu söylebilmek zor. Bağımsız filmlerde ısınan oyuncu büyük ve iddialı projelerde genellikle hayal kırıklığı yaratmış; kült olma potansiyeli taşıyan yapımlarda gözükerek tutunma çabaları ise yavaş yavaş gözden düşmesine engel olamamış ve zamanla daha çok özel yaşamıyla vitrinde yer bulur olmuştu.

Sanırım oyunculuğunun iyi kötü bir "star"a ihtiyaç duyan bağımsız yönetmenler dışında çok fazla ilgi görmediğini düşünen Affleck için kamera arkasına geçmek bir kurtuluş senaryosu gibiydi. Şüphesiz Hollywood'da bir kural vardır; kötü oyunculuğunuz bir şekilde affedilir, eğer aynı zamanda iyi bir yönetmenseniz... Tabii ki Affleck'in oyunculuk kariyeri için yönetmen olduğunu iddia edecek değiliz. Ama iyi bir sinema filminin ona istediğini vereceğine eminiz. İşte Dennis Lehane ona istediğini verecek isim!


Yazıya Affleck'e hafiften takılarak başladık çünkü Kızımı Kurtarın iyi bir film olmasına rağmen yönetmeninin bugüne kadar keşfedilmemiş müthiş bir sinemacı olduğuna inanmak güç. Hollywood'da iyi bir stüdyonun sağladığı iyi bir ekip tarafından desteklenen ortalama bir (kiralık) sinemacının çekeceği gibi çekmiş filmi. Belki en dahice katkısı, Casey Affleck'in baştan itici gelen, sonra sonra anlaşılan ve takdir edilen garip oyunculuğu olabilir.

Kızımı Kurtarın, Gizemli Nehir ile aynı sularda yüzüyor. Filmin en başında kızını kaybeden uyuşturucu satıcısı bir kadını ve ailesini tanıyoruz. Kayıpların izini süren genç bir çift ailenin talebi üzerine kızın izini sürmeye başlıyor ve böylece uyuşturucu dünyasıyla tanışıyoruz. Kayıp kızı bulmanın güç hatta neredeyse imkansız olduğunun ortaya çıkmasıyla büyük takip yavaş yavaş sona eriyor ve iz süren çift bu başarısızlığın bedelini ilişkilerinin bozulmasıyla ödüyor.

Ve uzun bir sakinliğin ardından Lehane sürprizleri gelmeye başlıyor. Şaşırtıcı ama anlaşılır ilk sürprizin ardından filmin izleyiciyi bambaşka düşüncelere iten asıl sürpriz geliyor ve filmin ahlakçı tavrını bilinen klasik dünyalar için değil, daha temel bazı soru(n)lar için sakladığı ortaya çıkıyor. Asıl tartışılması gereken konunun bu dünyanın nasıl bir yer olduğu değil, bu dünyaya çocuk getirmenin ve hemen sonrasında bakmanın ahlaki sorumluluğu olduğu söyleniyor. Belki klasik bir tartışma ama hikayenin bu konuya getirdiği sarsıcı bir örnek var.


Ben Affleck'in dişe dokunur bir yönetmen becerisi göstermeden çektiği film aslında tipik bir televizyon filmi gibi başlıyor. Ev kadınlarının bayıldığı, gerçek hayat hikayelerine dayanan ve aile trajedilerini anlatan, kavgası gürültüsü ve mahkeme sahnesi bol filmleri. Fakat o filmlerde göremediğimiz türde bir gerçekçiliği var.

İyiler ve kötüler; kanun ve suçlular; yeraltı ve yerüstü arasındaki keskin çizgi ortadan kalkmıştır. Kimsenin sokakları temizleme veya dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek gibi bir amacı yoktur. Filmdeki tek amaç kayıp çocuğu bulmaktır. Filmin sonlarına doğru emekli hayatı süren şevkatli polis de bize suç olanın her zaman suç olmayacağını hatırlatıyor inanılmaz çözülme sahnesinde. Suçluyu ise uzakta aramamak gerekir. Tıpkı masumiyetin artık bizden çok uzakta olması gibi.

Aslında, kabul edelim bu film Ben Affleck'in sinema dünyasındaki en iyi işlerinden biri; ama bu yeni Clint Eastwood olduğu anlamına gelmiyor. Gerçek anlamda bir sinemacı olabilmesi için Eastwood gibi bolca denemesi gerekiyor; yoksa garantili bir senaryoyu film haline getirmek kurtarıcı bir "b planı" senaryosunu da düşündürtüyor. Donuk, heyecansız ve zekası zaman zaman parlayan rollere iyi yakışan yetenekli kardeşi ile daha çok çalışması gerekiyor. Peki umutsuz muyuz? Hayır. Kanıt ortada.

Dennis Lehane'in gelecekte polisiye, kara film, gerilim türlerinde sayısız beyazperde başyapıtına imza atacağına ise hiç şüphe yok. Bu ilginç yazarla çalışmak isteyen pek çok usta sinemacı olduğuna eminiz. Hollywood'un geleceği kütüphanelerde ve kitapçılarda!

Serdar Kökçeoğlu/Beyazperde
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
cadI
forumun bitanesi
forumun bitanesi
cadI


Mesaj Sayısı : 608
Kayıt tarihi : 11/02/08

Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Empty
MesajKonu: Geri: Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)   Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone) Icon_minitimeÇarş. Şub. 13, 2008 2:11 am

Cehennemin Taşları İyi Niyetle Örülüdür

Ben Affleck'in kariyeri Jennifer Lopez ile yaşadığı sansasyonel ilişkinin ardından hep eksideydi. Hollywood'un en zeki adamlarından biri sayılırken, kapısı artık çalınmaz olan Ben Affleck kaybolan şöhretine ağıtlar yakmaktansa kolları sıvadı ve bu kez kameranın ardında şansını denemeye karar verdi. Yapım ve dağıtım aşamasında üst üste talihsizlik yaşayan yeni filmi Gone Baby Gone, sonunda ülkemizde de gösterime girmeyi başardı. Daha önce Good Will Hunting'in senaryosunu yazan ve absürd bir kısa film çeken Affleck, acemiliği bu işlerle savmış olacak ki, karşımıza film duygusu olan eli yüzü düzgün bir işle çıktı.

Gone Baby Gone, Türkçe adıyla Kızımı Kurtarın, Mystic River'ında yazarı olan Dennis Lehane'in romanından beyazperdeye uyarlandı. Polisiyeye Durremant tadında ahlaki bir boyut kazandıran Lehane bu nedenle filmin en büyük kozu. Oldukça sağlam bir metin olan Gone Baby Gone için doğru adresin Ben Affleck olmadığı yönündeki kuşkular, filmin vizyona girmesi ile silindi ve büyük kardeş Affleck'in küllerinden yeniden doğmasına neden oldu. Geçmişte ağabeyinin kanatları altında olan Casey Affleck ise, şimdi erkek kardeşini omuzlarına almış ve filmi yüklenmiş bir şekilde izleyiciyi de yanına katarak yükselişine devam ediyor.

Polisiye türünde alışık olmadığımız, hafif bir bağımsız film esintisi ile başlayan Gone Baby Gone, mahallenin tüyü henüz bitmiş dedektifleri Patrick ve Angie'nin rutin işlerinin dışında başka bir davaya bulaşmaları ile ritim kazanıyor. Kendi semtlerinde kaybolan dört yaşındaki Amanda’yı araştırma görevini Angie’nin tüm gönülsüzlüğüne rağmen kabul eden ikili, kendilerini bir anda dolambaçlı işlerin döndüğü bir kaosun içinde buluveriyor. Girdiği her ortamda yaşından daha küçük göründüğü için ciddiye alınmayan Patrick, kara filmin obsesif dedektiflerini aratmayacak bir takıntıyla işin devamını getiriyor. Bir süre sonra hem yolunu, hem de sevgilisi Angie’yi kaybeden Patrick, polis departmanı, uyuşturucu şebekeleri ve katillerin birbirine dolandığı bir vahşi ormanda kendini unutuyor. Şeytanın ayrıntıda yattığını fark etmesiyle birlikte bu jungle'dan gün ışığına çıkan dedektifimizin geldiği nokta, tüm araştırması boyunca izlediği patikadan çok daha kolay ulaşılabilir bir yer oluyor. Edgar Allen Poe'nun Kaybolan Mektup adlı müthiş öyküsündeki gibi, gerçek her zaman gözümüzün önünde ve ilk bakılması gereken yerde saklı.

Gone Baby Gone'ın izleyiciyi sarsan gücü, ne çetrefilli bir kurgu, ne de zeka yüklü bir bulmaca olmasından kaynaklanıyor. Aslına bakılırsa, sıkı bir polisiye-sever, belli bir noktadan sonra bu öyküyü tahmin edebilir. Ancak yapılan tahminler ve çözülen kurgu anlatının gücünden bir şey eksiltmiyor. Çünkü filmin kendine dert ettiği yer, olay örgüsü değil; etik bir tartışma. Altı çizilmiş ve kalın harflerle yazılmış iyi ile kötü ayrımı, filmde italikleştirilmiş bir silüet olarak karşımıza çıkıyor. İyi niyetin korkunç sonuçlara yol açabileceği kara mizahta sıkça işlenen bir fikir olsa da, bu tema filmin trajik boyutunu ortaya koyuyor. İyi ve kötünün, doğru ve yanlış ile her zaman aynı anlama gelemeyeceğini filmin son sahnesinde görsek de, Gone Baby Gone ahlaki olanın ne olduğunu tamamen izleyiciye bırakıyor. Hayatın bir kader değil de, kendi seçimlerimizle ilerleyen uzun ince bir yol olması, iyiliğin kimi zaman bir yanlışlık payı taşıyabileceği ve iç huzuru denilen mefhumun an’da çözülebilecek bir kara kutu olması filmin çok katmanlı izleğini oluşturuyor.

Gone Baby Gone kan rengine boyanmış günümüz polisiye-gerilim filmleri içinde türün kendi özüne geri dönüşü. Affleck kardeşlerin şimdiye kadar ki en büyük projesi olan Kızımı Kurtarın, kendi anlatısının içine gömülüp de izleyiciyi unutmayan, bunun yanında ahlak bekçiliği yapmayan, yarattığı çelişkileri güçlü ama hırpani olmayan bir tarzda veren, sessiz ama derinden ilerleyen bir film. Sonuçta Affleckler'i sevenler daha çok sevecek, sevmeyenlerin kanı ısınacak. Kafamızdaki tek soru, Ben Affleck'in yönetmenlik yapacağı diğer filmi ne zaman izleyebileceğimiz olacak.

Zeynep Özen/film.gen.tr
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kızımı Kurtarın(Gone Baby Gone)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
DiZi Ve SiNeMa AnAsAyFa :: KÜLTÜR&SANAT :: SİNEMA-
Buraya geçin: